Yenienerji | Temmuz-Ağustos 2022 | Sayı: 87

dioksit emisyonuna ülkelerin katkısı değerlendirildiğinde Türkiye 17. sırada yer almaktadır. Küresel ısınmaya en çok sebep olan unsurun, atmosferde karbon dioksit konsantrasyonu artışının olduğu kabul edildikten sonra, fosil yakıt kaynaklı karbon dioksit emisyonunun kontrol altında tutulabilmesine yönelik çalışmalar giderek önem kazanmıştır. Bu konuda yapılan akademik araştırmaların ve teknoloji geliştirme çalışmalarının yanı sıra uluslararası plâtformlarda da bu konu tartışılmaya başlanmış ve ne gibi sınırlamalar getirilebileceği konusu incelenmeye başlanmıştır. Öncelikle, enerji kullanımında verimliliğin önemi, fosil yakıtlar yerine temiz ve yenilenebilir enerji kullanımının özendirilmesi konularında çalışmalar hızla artmaktadır. Aralık 2015’te Paris’te gerçekleştirilen 21. BM İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansı kapsamında, G20 ülkeleri arasında yapılan görüşmeler sonucu önemli adımlar atılmış ve küresel ortalama sıcaklık artış limitini 1,5oC ile sınırlandırmak ve 2oC’nin altında tutmak konusunda anlaşma sağlanmıştır (IPCC, 2018). Ancak referans olarak kabul edilen, Havaii’de bulunan Mauna Loa Gözlemevi’nden elde edilen verilere göre, atmosferdeki kritik karbon dioksit eşiği olan 400 ppm 2015 yılında geçilmiştir ve Mart 2021 verilerine bakıldığında atmosferdeki karbon dioksit seviyesinin 418 ppm’e ulaştığı görülmektedir (NASA/NOAA, 2021). Tüm bu çalışmalar ve iyi niyetli gayretler henüz yeterince sonuç verememiştir ve maalesef hâlâ fosil yakıtlar enerji üretiminde ilk sıradaki yerini korumaktadır. Çözüme yönelik tedbirler Fosil yakıtların kullanımında ani bir sınırlamanın ve düşüşün neden olabileceği ekonomik olumsuzluklar endişesi nedeniyle, ülkeler bir araya gelip herkesin kabul edebileceği ortak bir emisyon sınırlamasını bugüne kadar gerçekleştirememiştir. Bazı ülkeler, kendilerince kabul edilebilir sınırlar getirmiştir; güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, biyokütle enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmektedir. Ancak, sınır tanımayan bir problemin çözümü de sınır tanımayan ortak bir yaklaşımla başarılabilir. İlk önceleri, zorlayıcı olmayan naif öneriler ve bilgilendirmeler denenmiştir. Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması ile ilgili ikna edici ve özendirici bilgilendirmeler yapılmıştır, halkın farkındalığını artırıcı yayınlar yapılmıştır, kişilerin yatırımı sübvanse edilmiştir, toplu taşıma araçlarının kullanımı teşvik edilmiştir, elektrikli ve hibrit araçların satın alınması özendirilmiştir. Yenilenebilir-yeşil enerjiyle ilgili araştırma-geliştirme faaliyetleri desteklenmiş ve bunun sonucu olarak gerçekten fotovoltaik panellerle ve rüzgâr türbinleri ile üretilen elektrik enerjisinin yatırım maliyetleri ve kWh başına enerji üretim maliyetleri ilk piyasa değerlerine göre yaklaşık %70-80 kadar azalmıştır. Ama yine de, bu bitmeyen çevre dostu enerji kaynaklarının kullanımı ve toplam enerji arzındaki payı henüz istenen seviye ulaşamamıştır. Böyle olunca da, fosil yakıtların kullanımını azaltıcı ve yenilenebilir enerjiye yönlenmeyi artırmak amacı ile daha radikal tedbirlerin alınması söz konusu olmuştur. Bu da karbon vergisini gündeme getirmiştir. Karbon vergisi, atmosfere salınan bir birim karbonun fiatı olarak tanımlanabilir; genellikle $/ton karbon veya $/CO2 (karbon eşdeğeri) olarak ifade edilir. Bazen de karbondan elde edilen enerji değeri kullanılarak $/kWh olarak da ifade edilir. Bundan sonraki mesele artık karbon vergisi ne kadar olmalıdır sorusuyla ilgilidir. Bu aşamada, karbon vergisi konulmasının avantajları ve dezavantajları da tartışılmaya başlanmıştır. Avantajlar olarak, endüstrinin ve kişilerin fosil yakıt kullanımını azaltıcı ve yeşil enerjiye geçişi yönünde kuvvetli bir teşvik edici etkisi olması, daha az fosil yakıt kullanımı ile küresel ısınma nedenlerinden birisinin hızlı bir şekilde hafifletici etkisini görme olasılığı, yenilenebilir enerji ile ilgili Ar-Ge faaliyetleri için kaynak oluşturması, ayarlanabilir ve güncellenebilir vergi değeri ile karbon dioksit salınımı bakımından devletler arasında ve küresel bazda adaletli bir yaklaşım sağlaması sayılabilir. Bunlara karşılık dezavantajlar olarak, henüz uluslararası bazda ortak bir karbon emisyon fiyatının belirlenememiş olunması, uluslararası ortak bir tutum sağlanamazsa endüstride üretim yapan şirketlerin tesislerini ve idâri merkezlerini başka ülkelere taşıma ihtimalleri, karbon vergisi ile üretim maliyetlerinin artacağı ve bu nedenle bazı firmaların kapanma tehlikesi ile karşılaşabileceği ve işsizliğin artabileceği, artan fiyatlarla halkın alım gücünün olumsuz etkileneceği, vergi değerinin tespitinin ve takibinin güç olması, gelişmekte olan ülkeler için fazladan maliyet külfeti getireceği gibi hususlar öne sürülmektedir. Artılarıyla ve eksileriyle değerlendirildiğinde, atmosferdeki karbon dioksit konsantrasyonunun artışındaki gerçeklik, küresel ısınmanın neden olduğu iklim 31 yeni enerji • TEMMUZ AĞUSTOS 2022

RkJQdWJsaXNoZXIy OTEzMQ==